Bu yazdıklarımı okumayacaksın sen, ama ben yine de sana yazıyorum.
Çok sevgi cümleleri birikti içimde kimseye diyemediğim, demek istemediğim, sana ait. Senin yüzüne söylemem lazım bunları, senin üzerine alınman lazım. Başkasına söylediğim zaman anlamsız oluyor, havada kalıyor. Sana ait olduklarını sanki onlar da biliyor, cümle susar mı? Ağızdan çıkan laf duyulmaz mı? Öyle oluyor işte. Senin duyman gereken şeyleri başkalarına söylediğim zaman ne ben inanıyorum ağzımdan çıkanlara ne duyan inanıyor bunları kendine söylediğime. Çok sevgi cümleleri birikti içimde, kağıda yazıyorum uçup gidiyor.
İçim çok gürültülü, dışım sessiz, sana konuşmam lazım benim, senin gözlerine bakmam, senin dudaklarına yakın durmam lazım. Kelimelerimi duyan kulaklar senin değilse kelimelerin de bir anlamı kalmıyor. İçimden tekrar ediyorum sürekli aklımda dolaşanları. Bu gürültüler uykularımı kaçırıyor, geceleri fısıldaşmalarla uyanıyorum. İçime bakıyorum sana diyemediklerim, odaya bakıyorum bomboş. İçim çok gürültülü, dışım çok sessiz, kağıda konuşuyorum uçup gidiyor.
Duygularımı topluyorum hüzün oluyor, mutluluk, sevinç, neşe ne varsa gülmeye dair bir göz yaşı alıp gidiyor avuçlarımdan. O kadar duyguyu sığdıramıyorum içime, geriye bir tek hüzün kalıyor. Akşamları beni odama hapseden, düşünmeden boş boş duvarları seyrettiren bir hüzün. Oysa yazınca çok masum bir duygu gibi hüzün, kulağa da hoş geliyor ancak yaşaması berbat. Berbat oldum ben, bir hüzün tüketti beni. Duygularımı topluyorum hüzün oluyor, kağıda ağlıyorum uçup gidiyor.
Yalnız kaldım ben, çok yalnız. Sorsan aslında bir sürü insan sayabilirim sana etrafımda olan. Her gün arayıp soran, dışarı çıkaran, yemeğime eşlik eden, sinemaya götüren. Ama çok yalnızım ben. Yalnız kalmak istiyorum aslına bakarsan, kimseye neden seninle dolu olduğumu anlatmak istemiyorum, kimse sormasın seni bana ben kimsede seni görmeyeyim istiyorum. Ama olmuyor, olmaması da iyi gibi, senin tanıdığın insanlardan da uzaklaşmak senden uzaklaşmak gibi. Arada bir sohbetlerde adının geçmesi senin gerçek olduğuna olan inancımı arttırıyor. Bir gün duymasam senin adını sanki kafamda yarattığım biriymişsin gibi düşünmeye başlayacağım. Gerçek olamayacak kadar güzelsin demek istemiyorum… ya da öylesin belki de. Yalnız kaldım ben, çok yalnız kağıtla dertleşiyorum uçup gidiyor.
Evet, Bu yazdıklarımı okumayacaksın sen, ama ben yine de sana yazıyorum. Belki açık bıraktığım camdan uçar bu kağıtlar ve sonbaharda düşen bir yaprak gibi gelip buluverir seni. Sen benim yazdığımı anlamadan okursun da aklına ben gelirim. Üzerine alınırsın belki ardında kalan şeyleri, beni. Şimdi kalkıp gideceğim bu odadan, camlar açık, kağıtlar camın hemen yanındaki masanın üstünde. Döndüğümde uçmuş olursa kağıtlar gözlerinden öpüyorum. Ben olduğumu sen de anlayacaksın.
Çok acı içindeyim ben, kağıda yazıyorum kağıt tutuşuyor…
Çok sevgi cümleleri birikti içimde kimseye diyemediğim, demek istemediğim, sana ait. Senin yüzüne söylemem lazım bunları, senin üzerine alınman lazım. Başkasına söylediğim zaman anlamsız oluyor, havada kalıyor. Sana ait olduklarını sanki onlar da biliyor, cümle susar mı? Ağızdan çıkan laf duyulmaz mı? Öyle oluyor işte. Senin duyman gereken şeyleri başkalarına söylediğim zaman ne ben inanıyorum ağzımdan çıkanlara ne duyan inanıyor bunları kendine söylediğime. Çok sevgi cümleleri birikti içimde, kağıda yazıyorum uçup gidiyor.
İçim çok gürültülü, dışım sessiz, sana konuşmam lazım benim, senin gözlerine bakmam, senin dudaklarına yakın durmam lazım. Kelimelerimi duyan kulaklar senin değilse kelimelerin de bir anlamı kalmıyor. İçimden tekrar ediyorum sürekli aklımda dolaşanları. Bu gürültüler uykularımı kaçırıyor, geceleri fısıldaşmalarla uyanıyorum. İçime bakıyorum sana diyemediklerim, odaya bakıyorum bomboş. İçim çok gürültülü, dışım çok sessiz, kağıda konuşuyorum uçup gidiyor.
Duygularımı topluyorum hüzün oluyor, mutluluk, sevinç, neşe ne varsa gülmeye dair bir göz yaşı alıp gidiyor avuçlarımdan. O kadar duyguyu sığdıramıyorum içime, geriye bir tek hüzün kalıyor. Akşamları beni odama hapseden, düşünmeden boş boş duvarları seyrettiren bir hüzün. Oysa yazınca çok masum bir duygu gibi hüzün, kulağa da hoş geliyor ancak yaşaması berbat. Berbat oldum ben, bir hüzün tüketti beni. Duygularımı topluyorum hüzün oluyor, kağıda ağlıyorum uçup gidiyor.
Yalnız kaldım ben, çok yalnız. Sorsan aslında bir sürü insan sayabilirim sana etrafımda olan. Her gün arayıp soran, dışarı çıkaran, yemeğime eşlik eden, sinemaya götüren. Ama çok yalnızım ben. Yalnız kalmak istiyorum aslına bakarsan, kimseye neden seninle dolu olduğumu anlatmak istemiyorum, kimse sormasın seni bana ben kimsede seni görmeyeyim istiyorum. Ama olmuyor, olmaması da iyi gibi, senin tanıdığın insanlardan da uzaklaşmak senden uzaklaşmak gibi. Arada bir sohbetlerde adının geçmesi senin gerçek olduğuna olan inancımı arttırıyor. Bir gün duymasam senin adını sanki kafamda yarattığım biriymişsin gibi düşünmeye başlayacağım. Gerçek olamayacak kadar güzelsin demek istemiyorum… ya da öylesin belki de. Yalnız kaldım ben, çok yalnız kağıtla dertleşiyorum uçup gidiyor.
Evet, Bu yazdıklarımı okumayacaksın sen, ama ben yine de sana yazıyorum. Belki açık bıraktığım camdan uçar bu kağıtlar ve sonbaharda düşen bir yaprak gibi gelip buluverir seni. Sen benim yazdığımı anlamadan okursun da aklına ben gelirim. Üzerine alınırsın belki ardında kalan şeyleri, beni. Şimdi kalkıp gideceğim bu odadan, camlar açık, kağıtlar camın hemen yanındaki masanın üstünde. Döndüğümde uçmuş olursa kağıtlar gözlerinden öpüyorum. Ben olduğumu sen de anlayacaksın.
Çok acı içindeyim ben, kağıda yazıyorum kağıt tutuşuyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder